Normal Dursley'lerin Gizli Sırrı

Anonymous

Sag Kalan Çocuk

Privet Drive dört numarada oturan Mr ve Mrs Dursley, son derece normal oldukları söylemekten gurur duyarlardı, sağ olun efendim. Garip ya da gizemli işlere bulaşacak son kişilerdi, böyle saçmalıklara kafa yormazlardı çünkü.

Mr Dursley matkap yapan Grunnings adlı bir şirketin yöneticisiydi. İri yarı, kalıplı bir adamdı, boynu yok gibiydi, ama koskoca bir bıyığı vardı. Mrs Dursley zayıftı, sarışındı, olağanın iki kati uzunluğunda bir boynu vardı, bu da bahçe çitlerinin üstünden kafasını uzatıp komşuları gözetlemekte pek işine yarıyordu. Dudley adında küçük bir oğulları vardı Dursley'lerin, kendilerine bakılırsa dünyada ondan kusursuz bir çocuk bulunamazdı.

Dursley 'ler istedikleri her şeye sahiptiler, ama bir gizleri vardi, biri kalkıp da bunu anlayacak diye ödleri kopardı. Potter'ların ortaya çıkarılmasına katlanabileceklerini hiç sanmıyorlardı. Mrs Potter, Mrs Dursley'nin kardeşiydi, ama birkaç yıldır görüşmemişlerdi; aslına bakılırsa, Mrs Dursley hiç kardeşi yokmuş gibi davranıyordu, çünkü kardeşi de, onun beş para etmez kocası da Dursley'lere hiç mi hiç benzemiyorlardı. Potter'lar sokakta boy gösterirse, komşuların ne diyeceğini düşünmek bile tüylerini ürpertiyordu. Potter'ların küçük bir oğulları olduğunu biliyorlardi, ama hiç görmemişlerdi onu. Bu oğlan da Potter'ları yanlarına yaklaştırmamak için bir başka geçerli nedendi; Dudley'nin öyle bir çocukla içli dışlı olmasını istemiyorlardı.

Frank Translator (ANY-EN) Ilya Frank logo
Frank Translator (ANY-EN) Ilya Frank

Privet Drive dört numarada oturan Mr ve Mrs Dursley, (Mr. and Mrs. Dursley, who lived at number four, Privet Drive; oturmak — to live, to reside; dört — four; numara — number) son derece normal oldukları söylemekten gurur duyarlardı, (took great pride in saying they were perfectly normal; son derece — extremely; normal — normal; söylemek — to say; gurur duymak — to take pride) sağ olun efendim. (thank you very much; sağ olmak — to be well, to be fine; efendim — sir, mister; used here as a polite/formal expression).

Garip ya da gizemli işlere bulaşacak son kişilerdi, (They were the last people you'd expect to be involved in anything strange or mysterious; garip — strange, weird; gizemli — mysterious; — affair, matter; bulaşmak — to get involved) böyle saçmalıklara kafa yormazlardı çünkü. (because they just wouldn't entertain such nonsense; saçmalık — nonsense; kafa yormak — to ponder, to think hard).

Mr Dursley matkap yapan Grunnings adlı bir şirketin yöneticisiydi. (Mr. Dursley was the director of a firm called Grunnings, which made drills; matkap yapmak — to make drills; şirket — firm, company; yönetici — director, manager).

İri yarı, kalıplı bir adamdı, (He was a big, beefy man; iri yarı — big, beefy; kalıplı — well-built) boynu yok gibiydi, (with hardly any neck; boynu yok gibi — as if having no neck) ama koskoca bir bıyığı vardı. (but he had a very large mustache; koskoca — very large; bıyık — mustache).

Mrs Dursley zayıftı, sarışındı, (Mrs. Dursley was thin and blonde; zayıf — thin; sarışın — blonde) olağanın iki kati uzunluğunda bir boynu vardı, (and had a neck twice the average length; olağan — average, normal; iki kati uzunluk — twice the length) bu da bahçe çitlerinin üstünden kafasını uzatıp komşuları gözetlemekte pek işine yarıyordu. (which she found very useful for spying on her neighbors over the garden fences; bahçe çiti — garden fence; kafa uzatmak — to stretch out one's head; gözetlemek — to spy).

Dudley adında küçük bir oğulları vardı Dursley'lerin, (The Dursleys had a small son named Dudley; küçük — small; oğul — son) kendilerine bakılırsa dünyada ondan kusursuz bir çocuk bulunamazdı. (and in their opinion, there was no finer boy anywhere; kusursuz — perfect, flawless; bulunmak — to be found).

Dursley 'ler istedikleri her şeye sahiptiler, (The Dursleys had everything they wanted; istedikleri her şey — everything they wanted; sahip olmak — to have, to own) ama bir gizleri vardi, (but they had a secret; giz — secret) biri kalkıp da bunu anlayacak diye ödleri kopardı. (and their greatest fear was that somebody would discover it; korkmak — to fear, to be afraid).

Potter'ların ortaya çıkarılmasına katlanabileceklerini hiç sanmıyorlardı. (They didn’t think they could bear it if anyone found out about the Potters; katlanmak — to bear, to endure; sanmak — to think, to believe).

Frank Translator (ANY-EN) Ilya Frank logo
Frank Translator (ANY-EN) Ilya Frank

Mrs Potter, Mrs Dursley'nin kardeşiydi, (Mrs. Potter was Mrs. Dursley's sister; kardeş — sibling, sister) ama birkaç yıldır görüşmemişlerdi; (but they hadn't seen each other in several years; görüşmek — to see each other, to meet) aslına bakılırsa, Mrs Dursley hiç kardeşi yokmuş gibi davranıyordu, (in fact, Mrs. Dursley pretended she didn’t have a sister; davranmak — to behave, to act).

çünkü kardeşi de, onun beş para etmez kocası da Dursley'lere hiç mi hiç benzemiyorlardı. (because her sister and her good-for-nothing husband were nothing like the Dursleys; beş para etmez — good-for-nothing, worthless; benzemek — to resemble).

Potter'lar sokakta boy gösterirse, (If the Potters appeared on the street; boy göstermek — to appear, to show up) komşuların ne diyeceğini düşünmek bile tüylerini ürpertiyordu. (even thinking about what the neighbors would say was terrifying; tüylerini ürpertmek — to terrify, to give goosebumps).

Potter'ların küçük bir oğulları olduğunu biliyorlardi, (They knew the Potters had a small son; bilmek — to know) ama hiç görmemişlerdi onu. (but they had never seen him; görmemek — not to see).

Bu oğlan da Potter'ları yanlarına yaklaştırmamak için bir başka geçerli nedendi; (And that boy was another good reason to keep the Potters away; geçerli neden — valid reason; yaklaştırmamak — to keep away) Dudley'nin öyle bir çocukla içli dışlı olmasını istemiyorlardı. (they didn't want Dudley mixing with a child like that; içli dışlı olmak — to mix with, to be close with).